Esas No: 2014/18006
Karar No: 2014/18006
Karar Tarihi: 8/3/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET TAVA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/18006) |
|
Karar Tarihi: 8/3/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Mehmet TAVA |
Vekilleri |
: |
Av. Cihan
SÖYLEMEZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur
kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun
kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname
imzalanması akabinde başvurunun kabul edilmeyen kısmı için açılmış olan davanın
reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı açılan davaya
ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması ve Danıştay Onuncu Dairesi
içtihadına aykırı karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/11/2014 tarihinde Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/3/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Tunceli ili Ovacık ilçesi Yalmanlar mevkiinde
ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları neticesinde köyün
boşaltılmasıyla yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 23/3/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyonun 15/2/2010 tarihli ve 2010/2-2584 sayılı kararında;
başvurucunun beyanına dayanılarak tespiti yapılan yetmiş küçükbaş, beş büyükbaş
hayvanın terör olayları nedeniyle zarar gördüğüne dair somut bir belge
olmaması, sadece müracaatçının beyanının olması nedeniyle başvurucunun beyanı
değerlendirilmemiştir. Ovacık Kaymakamlığının yazılarından Yalmanlar köyünün
terör olayları neticesi yoğun göç nedeniyle tamamen boşaldığı anlaşılmış olup
dosya içindeki mevcut bilgi, belge ve ilçe araştırma heyeti tespit tutanakları
esas alınarak İlçe Araştırma Heyetince tespiti yapılan ve somut bilgi ve
belgelerle ispatlanan tüm zararlar Komisyonca değerlendirilmiş; başvurucunun
Ovacık ilçe merkezinde yapılan afet konutlarında hak sahibi olduğu
görüldüğünden ve ev zararı karşılanmış olduğundan değerlendirilmeyeceğine, mal
varlığına ulaşamaması nedeniyle üzerine kayıtlı ahşap taş duvarlı ahır için
toplam 10.340,35 TL ödenmesine karar verilmiştir.
10. Zarar Tespit Komisyonu kararının akabinde 5233 sayılı
Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname
örneği başvurucu vekiline gönderilmiştir.
11. “Yukarıda ayni/nakdi
olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun
tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış
olduğunu kabul ve taahhüt ederim.” beyanını içeren sulhname 27/3/2012 tarihinde başvurucu vekili tarafından
imzalanmıştır.
12. Komisyon kararında hükmedilen miktarın gerçek zararını
karşılamadığından bahisle başvurucu tarafından Elazığ İdare Mahkemesinde dava
açılmıştır.
13. Elazığ 2. İdare Mahkemesinin 20/12/2012 tarihli ve
E.2012/1297, K.2012/1663 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“...Olayda, davacıile davalı idare arasında
imzalanan 27.03.2012 tarih ve 2584 sayılı sulhname
ile davacının uğradığı zararları tazmin edilmek suretiyle uyuşmazlığın ortadan
kalktığı, tarafları bağlayıcı nitelik taşıyan ve imzalama aşamasında davacının
iradesini fesada uğratan herhangi bir hususun bulunmadığı, davacıya sulhnamede belirtilen 10.340,35 TL tazminatın 27.03.2012
tarihinde ödendiği görülmekte olup sulhname sonucu
uyuşmazlığın tekrar yargıya taşınmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır...”
14. Başvurucunun temyizi üzerine, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 26/12/2013 tarihli ve E.2013/9532, K.2013/11977 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
15. Başvurucu karar düzeltme talebinde bulunmuş; aynı Dairenin
26/6/2014 tarihli ve E.2014/4176, K.2014/5773 sayılı ilamı ile başvurucunun
talebi reddedilmiştir. Karar düzeltme kararı, başvurucuya 13/10/2014 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 12/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, § 15-21, 23).
18. 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9
uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki
nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre
mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla
karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak
sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname
tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir
temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname
tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin
edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı
kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır.”
19. 5233 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sulhnamede belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin onayı üzerine ifa
tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten üç ay içerisinde
karşılanır.”
20. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) 11. maddesi şöyledir:
“Komisyon gerek görmesi halinde keşif yapabilir.
Komisyon başkanı belirlemiş olduğu keşif yeri
ile gün ve saatini komisyon üyeleri ve/veya bilirkişi ile başvuru sahibine veya
yetkili temsilcisine yazılı olarak bildirir.
Başvuru sahibinin kendisi, veli veya vasisi veya yetkili temsilcisi ve
varsa şahitleri keşif mahallinde hazır bulunurlar. Muhtar veya o yer
mahallinden iki kişinin de keşifte hazır bulunması temin edilir.
…
Başvuru sahibi veya yetkili temsilcisinin keşif
esnasında hazır bulunmaması halinde durum tutanakta belirtilir.”
21. Yönetmelik"in 16. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“15 inci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî
ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli
ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya
ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik
koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile belirlenir.”
22. Yönetmelik" in 27. maddesi şöyledir:
“Sulhname tasarıları hak sahibi veya yetkili
temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından imzalandıktan sonra Vali veya Bakan
tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname tasarılarının onay tarih ve
sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler hak sahibi veya sahiplerinin
banka hesaplarına yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; Tunceli ili Ovacık ilçesi Yalmanlar mevkiinde
ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek zorunda
kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu müracaatının kısmen kabul
edilip kısmen reddedildiğini, kabul edilen kısım için idare ile sulhname imzaladığını, sulhnamenin
kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul
edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının
saklı bulunduğunu, sulhname kapsamı dışında kalan
zararları için açtığı iptal ve tam yargı davasında zararlarının tazmini
konusunda davanın reddine karar verilmesiyle sulhname
kapsamı dışında tutulan zarar kalemleri için ilgilinin dava açma hakkının saklı
bulunduğu yönündeki Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı ile aykırılığa düşüldüğünü, gerçek
zararlarının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olmasına rağmen bunların gözönünde bulundurulmadığını, bu şekilde mülkiyet hakkından
yoksun kaldığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve yeniden yargılama yapılması talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Başvurucunun iddiaları aşağıdaki başlıklar altında
incelenmiştir:
1. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu
başvurunun kısmen kabul edilip kısmen reddedildiğini, zararının kabul edilen
kısmı için idare ile sulhname imzalamakla birlikte
kabul edilmeyen kısım için iptal ve tam yargı davası açtığını, gerçek zararının
hesabında birçok zarar kalemi mevcut olduğundan sulhnamenin
kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul
edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının
saklı bulunduğunu; fakat, açtığı davanın reddedildiğini, gerçek zararının
hesabında zarar kalemlerinin daha fazla olduğunu, bu zarar kalemlerinin keşif
yoluyla tespit edilmesinin gerekli olmasına rağmen söz konusu tespitler
yapılmadan ve bu zararları gözönünde bulundurulmadan
gerçekleştirilen eksik tazmin nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına
ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal süreci müteakip
ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir
giderim yolu bulunduğundan hareketle, başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
28. Somut başvuruda başvurucu, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından
başvurucunun tespit edilen zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak
10.340,35 TL tazminat miktarı belirlenmiş (bkz. § 9) ve başvurucu vekiline,
kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname
örneği ile birlikte sulha davet yazısı gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucu
tarafından kabul edilmiştir.
29. Başvurucunun eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar miktarı
dikkate alındığında, başvurucunun idareyle anlaşma sağlayıp 27/3/2012 tarihli sulhnameyi imzaladığından Komisyonun tespitine esas olan
olay ile ilgili maddi mağduriyetinin açıkça orantısız olmayacak şekilde
giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, Komisyonunca belirlenen ve
zararlarının tamamını karşıladığını beyan ettiği alacağı tümüyle davalı
idareden tahsil ettiğinden, mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyeti 1/8/2012
tarihinde giderilmiş ve bu hak yönünden mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona
ermiştir. Öte yandan başvurucu, 5233 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk
yolunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında (Akdıvar ve diğerleri/Türkiye [Giderim], B. No: 21893/93, 16/9/1996; Doğan ve diğerleri/Türkiye, B. No:
8803-8811/02…13/7/2006) belirtilen nitelikleri taşımadığı, yahut Komisyon
tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendisine ödenmediği ya
da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamıştır.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik
şikâyet yönünden mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından, başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Danıştay Onuncu
Dairesi İçtihadına Aykırı Karar Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, Komisyon kararında karşılanmaması nedeniyle sulhname kapsamına dâhil olmayan zarar kalemleri için
açtığı iptal davasında, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararında da belirtildiği gibi bakiye zararlara
ilişkin dava hakkı saklı olduğundan bu zararlarının tazmin edilmesi yönünde
hüküm kurulması gerekirken davasının reddine hükmedildiğini, bu hâliyle verilen
kararın hukuka aykırı olduğunu ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
32. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da
iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) metni ile AİHM kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
Anayasa"nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme"nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
33. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010;
E.2012/50, K.2012/128, 20/9/2012). AİHM de benzer biçimde adil yargılanma
hakkının, hukuk devletinin Sözleşmeci devletlerin ortak mirası olduğunu
belirten Sözleşme’nin ön sözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini beyan
etmektedir. Hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik
veya güvenlik ilkesi ise hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte
ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan
mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak yargısal
bir belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin ve
Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
34. Bununla birlikte farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış
olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Pinto/Portekiz,
B. No: 39005/04, 20/5/2008, § 41; Tudor Tudor/Romanya, B. No: 21911/03, 24/3/2009, § 29; Remuszko/Polonya, B. No: 1562/10, 16/7/2013, § 92). Değişik
yönlerde kararlar verilmesi ihtimali; Yargıtay, Danıştay, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi gibi çeşitli yüksek mahkemelerden oluşan yargı sistemimizin
kaçınılmaz bir özelliği olarak kabul edilmelidir (Türkan Bal, B. No: 2013/6932,
6/1/2015, § 53).
35. Yüksek mahkemelerin ya da nihai merci olarak bir uyuşmazlığı
çözüme bağlayan mahkemelerin aynı konuya ilişkin kararlarında, davaların
içeriğinden kaynaklanmayan farklı kabullerin bulunması hâlinde ise hareket
noktası, derece mahkemelerinin değerlendirme veya yorumlarından hangisinin
doğru olduğunun ve tercih edilmesi gerektiğinin tespit edilmesi olmayacaktır
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stefanica ve diğerleri/Romanya, B. No: 38155/02, 2/11/2010, § 34).
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi kararlarda yaşanan değişimin hukuki bir
belirsizliğe yol açıp açmadığına ve başvurucu bakımından öngörülebilir olup
olmadığına yönelik bir inceleme yapabilir (Türkan
Bal, § 58).
36. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve
mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini
yansıtması yönüyle olumludur. Uygulamadaki birlikteliği sağlamaları beklenen
yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir
gerekçe göstererek farklı sonuçlara ulaşmaları, hukuki belirlilik ve
öngörülebilirlik ilkeleri çerçevesinde, verilen kararların ihtimale dayalı
sonuçlar olmamasını ve birbirine zıt ilamların ortaya çıkmamasını gerektirir (Ramazan Acar, B. No: 2013/7939,
15/12/2015, § 62).
37. Başvurucunun, kendisiyle aynı statüde olan davacılar lehine
hüküm kurulması hakkında dayandığı Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli
ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı ilamının incelenmesi neticesinde, başka bir
idare mahkemesince yapılan yargılamada davanın reddi yönünde kurulan hükmün,
davacının Komisyon tarafından reddedilen diğer istemine yönelik olarak dava
açma hakkının saklı bulunduğunun kabulü gerektiğinden bahisle bozulmasına karar
verildiği anlaşılmaktadır.
38. Danıştay dava daireleri arasındaki iş bölümü kapsamında,
5233 sayılı Kanun’dan kaynaklanan davaları ve temyiz başvurularını inceleme
görevi Danıştay Onuncu Dairesine ait iken Danıştay Genel Kurulunca alınan
25/4/2011 tarihli E.2011/13, K.2011/13 sayılı kararla Danıştay Dairelerinin
yeni iş bölümü esasları belirlenmiş ve bu görev Danıştay Onbeşinci
Dairesine devredilmiştir. Aynı yıl Danıştay Onbeşinci
Dairesi içtihat değişikliğine giderek 5233 sayılı Kanun"un 12. maddesinin madde
metni ve gerekçesinden hareketle, sulhname
imzalanması ile uyuşmazlığın ortadan kalktığından bahisle bakiye zararlar için
dava açılamayacağı şeklinde hüküm kurmuştur (Ramazan
Acar, § 64).
39. Başvuruya konu olayda, başvurucunun Elazığ 2. İdare
Mahkemesinde açtığı davada Mahkemenin, başvurucu ve idare arasında karşılıklı
irade beyanlarıyla imzalanan sulhnamenin varlığından
hareketle davanın reddi yönünde hüküm kurduğu, söz konusu kararın Danıştay
tarafından anılan içtihat değişikliğinden sonraki bir tarih olan 2013 yılında
onandığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun, dosyaya çelişkili karar örneği olarak
beyan ettiği kararın 2011 yılındaki içtihat değişikliğinden önce Danıştay
tarafından verilen karar olduğu görüldüğünden, söz konusu karar ile
başvurucunun açtığı davada kurulan hüküm arasındaki farklılıkların Danıştay Onbeşinci Dairesinin içtihat değişikliğinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
40. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol, tam da yargı
kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla
birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı
hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamana ihtiyaç duyacağı
açıktır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Zielinski ve Pradal ve Gonzalez
ve diğerleri/Fransa [BD], B. No: 24846/94…28/10/1999, § 59; Schwarzkopf ve Taussik/Çek Cumhuriyeti
(k.k.), B. No: 42162/02, 2/12/2008).
41. Yazılı hukuk sistemine tabi ülkelerde içtihat değişmez bir
olgu olmadığından mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir
yetkisi kapsamında kalmaktadır. Böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki
çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelmektedir (S.S. Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma
Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05…30/11/2010, § 28).
Ancak aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması
hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi
gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav
Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
42. Elazığ 2. İdare Mahkemesi ve Danıştay kararının, Danıştay
Onuncu Dairesinin kararından farklı bir sonuca neden ulaşıldığı hakkında
başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân
verecek yeterli gerekçeyi içerdiği değerlendirilmektedir. 2004 yılında kabul
edilip aynı yıl yürürlüğe giren 5233 sayılı Kanun kapsamında öngörülen idari
süreç akabinde, uyuşmazlıkların yargıya taşınması ile yeni usul ve sulhname imzalanması işlemi hakkında içtihatların müstakar
hâle gelmesi için belli bir zamana ihtiyaç duyulması da nazara alındığında,
yeterli gerekçeyle desteklenen içtihat değişikliği sonrasında içtihattan sapma
olmadığı gibi başvurucunun bu yönde bir iddiası da mevcut değildir. Kaldı ki
başvurucunun, Danıştay Onbeşinci Dairesinin içtihat
değişikliği yaptığı tarihten sonraki bir tarihte sulhnamede
ödenmesine karar verilen miktarı tahsil ettiği ve akabinde dava açtığı nazara
alındığında, başvurucunun dayanak gösterdiği karar hakkındaki iddiaları
temelsiz kalmaktadır.
43. Aynı hukuki metne ilişkin olarak aynı derecedeki bağımsız
yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıkları ile temyiz
mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri
arasındaki yorum farklılıkları, tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi (Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 17/9/2013, § 45) Mahkemelerce hukuk
kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar
meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkâr bulunmaması, yeni kabul edilmiş
bir yasanın yorumlanmasında içtihadın müstakar olması için belli bir zamana
ihtiyaç duyulması gibi çeşitli nedenlerle içtihat değişikliğine gidilmesi de
tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Danıştay Onuncu Dairesi içtihadına aykırı karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.