Esas No: 2014/6420
Karar No: 2014/6420
Karar Tarihi: 8/3/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FİRUZE BATIR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/6420) |
|
Karar Tarihi: 8/3/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucular |
: |
1. Firuze
BATIR |
|
|
2. Ayfer
TAŞDEMİR |
|
|
3.Ayten
YANARDAĞ |
|
|
4. Zöhra PARSAK |
|
|
5. Sona
BATIR |
|
|
6. Mehmet
Sakin BATIR |
|
|
7. Şirin
BATIR |
|
|
8. Nilüfer
ŞAVLI |
Vekili |
: |
Av. Hasan
ALDANMAZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; 24/2/1994 tarihinde terör örgütü tarafından köye
baskın yapılması neticesinde murislerin kaçırıldığı ve daha sonra ölü bulunduğu
belirtilerek 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruda ve
açılan davada yeterli tazminata hükmedilmediği, yargılama işlemlerinin makul
sürede sonuçlandırılmadığı gerekçeleriyle adil yargılanma hakkının ve eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/5/2014 tarihinde Tatvan Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 25/10/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/12/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucular 24/2/1994 tarihinde terör örgütü tarafından
köylerine baskın yapılması neticesinde murisleri M.Ş.B.nin
kaçırılması ve daha sonra ölü bulunmasına dair özel durumlarından kaynaklanan
güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını iddia
etmişlerdir.
8. Başvurucular 2/5/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Bitlis Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. 24/8/2005 tarihli ve 2005/114 sayılı Komisyon kararında,
başvurucuların murisi M.Ş.B.nin ölümünden dolayı
14.560 TL tazminata hükmedilmiştir.
10. Başvurucular tarafından belirtilen tazminat miktarı yeterli
görülmeyerek 31/10/2005 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalanmıştır.
11. Komisyon kararına karşı Van İdare Mahkemesinde dava
açılmıştır.
12. Van İdare Mahkemesinin 28/11/2007 tarihli ve E.2006/3260,
K.2007/2740 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir;
"...Olayda, davacılar murisinin 1994
yılında teröristlerce öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararın 5233 sayılı
Kanun"a göre tazmininin istenildiği, bu Kanuna göre hesaplanacak tazminat
miktarının hesaplanma şeklinin mevzuatta açıkça gösterildiği, idarenin tazminat
miktarını hesaplarken bu usule uymak zorunda olduğu, tazminatın genel hükümlere
göre hesaplanmasına olanak bulunmadığı açık olup, söz konusu ölüm olayı nedeniyle
ölenin mirasçılarına ödenecek tazminat miktarının komisyon karar tarihi
itibariyle (7000x50x0,0416=14.560,00) ilgili komisyonca mevzuatta belirtilen
esas ve usule uygun olarak hesaplandığı, davacılara 5233 sayılı Kanun"a göre
14.560 TL üzerinde maddi tazminat ödenmesine hukuken olanak bulunmadığından,
dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, 5233 sayılı Yasa kapsamında
yalnızca maddi zararlar bulunmakta olup, manevi zararlar kapsam dışında
olduğundan manevi tazminat isteminin reddi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine..."
13. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 20/2/2013 tarihli ve E.2011/9338, K.2013/1424 sayılı ilamı ile
hükmün onanmasına karar verilmiştir.
14. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 24/1/2014 tarihli ve
E.2013/12267, K.2014/151 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
15. Karar düzeltme isteminin reddi kararının 21/4/2014 tarihinde
başvurucular vekiline tebliğ edildiği ve 9/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda
bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 8/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular, Bitlis ili Tatvan ilçesi Köprücük köyünde
ikamet etmekte iken murisleri M.Ş.B.nin 24/2/1994
tarihinde terör örgütü tarafından köylerine baskın yapılması sonucunda
kaçırıldığını ve daha sonra ölü bulunduğunu, anılan olay nedeniyle uğradıkları
zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
talebin bir kısmının karşılanmadığını, bu işleme karşı açtıkları davanın da
reddedildiğini, devletin yükümlülüğü olan yaşam hakkını koruyamadığını,
murislerini öldüren kişilerin hâlâ bulunamadığını, yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını, yargılama dokuz yıl devam ettiğini, ölen her birkişiye maktu tazminata hükmedilmesinin eşitlikle ve
hukuk devletiyle bağdaşmadığını, manevi tazminatın 5233 sayılı Kanun"da
düzenlenmediğini; ancak, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre manevi
tazminata da hükmedilmesi gerektiğini, etkili bir başvuru olanağının
bulunmadığını belirterek Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Başvurucular Ayten
Yanardağ ve Nilüfer Şavlı Yönünden
21. Başvurucular her ne kadar murisleri M.Ş.B.nin
24/2/1994 tarihinde terör örgütü tarafından köylerine baskın yapılması
sonucunda kaçırıldığını ve daha sonra ölü bulunduğunu, anılan olay nedeniyle
uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında
yaptıkları talep neticesinde yeterli tazminat alamadıklarını iddia etmişlerse
de İdare Mahkemesinde açılan davada ve Danıştay aşamasında başvurucuların taraf
kaydının mevcut olmadığı tespit edilmiştir.
22. Açıklanan nedenlerle, adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucuların başvuru konusu yargılama dosyasında taraf
veya müdahil sıfatları bulunmadığı, bu açıdan başvuruya konu yapılan yargılama
faaliyeti nedeniyle güncel ve kişisel haklarının doğrudan etkilenmediği
anlaşıldığından, başvurucular Ayten Yanardağ ve Nilüfer Şavlı
başvurusunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Diğer Başvurucular Yönünden
i. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
23. Başvurucular; tazminat miktarının ölen her kişi için maktu
olarak düzenlendiğini, somut olaya göre farklı hesaplanması gerektiğini
belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
24. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
25. Somut başvuruda, yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi
temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
27. Başvurucular, murisleri M.Ş.B.nin
24/2/1994 tarihinde terör örgütü tarafından köylerine baskın yapılması
sonucunda kaçırıldığını ve daha sonra ölü bulunduğunu, anılan olay nedeniyle
uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında
yaptıkları talep neticesinde yeterli tazminat alamadıklarını, bu işleme karşı
açtıkları davanın da haksız olarak reddedildiği belirterek Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında düzenlenen adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
28. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
29. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
30. Başvurucular, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde zararlarının eksik hesaplandığını ve davalarının reddedildiğini, bu
kapsamda Derece Mahkemesince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç
itibarıyla hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup başvurucuların iddialarının
özünün Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk
kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
31. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucuların
murisinin 1994 yılında teröristlerce öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararın
5233 sayılı Kanun"a göre tazmininin istendiği, bu Kanun"a göre hesaplanacak
tazminat miktarının hesaplanma şeklinin mevzuatta açıkça gösterildiği, idarenin
tazminat miktarını hesaplarken bu usule uymak zorunda olduğu, tazminatın genel
hükümlere göre hesaplanmasına olanak bulunmadığı açık olup söz konusu ölüm
olayı nedeniyle ölenin mirasçılarına ödenecek tazminat miktarının Komisyonun
karar tarihi itibarıyla mevzuatta belirtilen esas ve usullere uygun olarak
hesaplandığı ve bu miktarın ödenmesine karar verildiği anlaşılmış olup
başvuruculara 5233 sayılı Kanun"a göre 14.560 TL üzerinde maddi tazminat
ödenmesine hukuken olanak bulunmadığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucuların
iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme
kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir. Başvurucuların,
gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenecek olan manevi zararlarının
değerlendirilmesi hususu dışında anılan iddialarına yönelik olarak bu çerçevede
Derece Mahkemesinin kararında açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların
gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların makul
sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucular; manevi tazminat taleplerinin araştırma
yapılmadan ve yeterli gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, manevi zararlarının
karşılanmadığını iddia etmektedirler. Anılan iddialar, Anayasa"nın 36.
maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan gerekçeli karar
hakkı açısından incelenmiştir.
36. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeler ve
yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidirler. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B. No:
2014/2388,4/11/2014, § 36).
38. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların,
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin, temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, § 37).
39. Somut olayda başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında
kurulan Komisyonuna başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucuların oluşan zararları
için başvuruculara toplam 14.560 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Başvurucular tazminat miktarının eksik hesaplandığı gerekçesiyle sulhnameyi imzalamayarak İdare Mahkemesinde maddi ve manevi
tazminat talebiyle dava açmışlardır.
40. Van İdare Mahkemesi 28/11/2007 tarihli kararıyla
başvurucuların murislerinin öldürülmesi olayına ilişkin Komisyon tarafından
verilen maddi tazminat miktarının yeterli olduğu, manevi tazminatın ise 5233
sayılı Kanun kapsamında düzenlenmediği gerekçeleriyle reddine karar vermiş;
temyiz merciince de bu karar onanmıştır.
41. Bir davada maddi olguları bildirmek tarafların, bunları
hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca
bildirilip iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam
olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili
hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015,
§ 51).
42. 5233 sayılı Kanun; AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi
zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte, manevi zararların
karşılanmasına da engel olmayan bir yasadır. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 12. ve 13. maddelerinde, idarenin işlem veya
eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde
bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun dışında idari
yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan zararın tazminine imkân
sağlamaktadır (Abbas Emre, B. No:
2014/5005, 6/1/2016, § 81).
43. Başvurucular, Mahkemenin ret gerekçesinin 2577 sayılı
Kanun’a, tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı olduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararında (Abbas Emre,
§ 78) da belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun, genel hükümlere göre manevi
tazminat talep edilmesine engel teşkil etmemektedir. Başvurucular, anılan
iddialarını Mahkeme önünde ileri sürmüş ise de kararın gerekçesinden (bkz. §
12) iddialarının tam olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu
merciince de anılan konu hakkında değerlendirme yapılmamıştır.
44. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).
45. Bu durumda başvurucuların, 1993 ve 1994 yıllarında
yaşadıkları terör olayları nedeniyle göçe zorlanmaları neticesinde manevi
zarara uğradıklarından bahisle 4/8/2006 tarihinde açtıkları tam yargı davasında
ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı
bir iddia olan manevi tazminat talebine ilişkin şikâyetlerinin sadece 5233
sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip gerekçelendirilmesi yeterli
görülmemektedir. Anılan iddianın AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay içtihatlarında
(Abbas Emre, §§ 77-79, 84) da
belirtildiği üzere 2577 sayılı Kanun kapsamında usul kurallarına ve esasa
yönelik değerlendirilmesi yapılarak başvurucuların, manevi tazminatı hak edip
etmediğinin tartışılması gerekirken, 5233 sayılı Kanun’da manevi zararların
karşılanmasına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmesi, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle yargılama süreci
bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Belirtilen nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
48. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
49. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında, Komisyona
başvuru tarihi (2/5/2005)ile nihai karar tarihi olan karar düzeltme karar
tarihi (24/1/2014) arasında geçen ve toplam 8 yıl 8 aylık yargılama süresinde,
başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
ve söz konusu yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucuların, Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51.6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucular,
maddi ve manevi tazminat talep etmişlerdir.
53. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Van İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olması nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara net 7.200 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
57. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
değerlendirme yapılarak gerekçeli karar haklarının ve makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiğinin tespit edilmesi ile başvurucuların maddi tazminat
istemleri arasında illiyet bağı bulunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir .
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Ayten Yanardağ ve Nilüfer Şavlı
yönünden yapılan başvurunun kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer başvurucular yönünden eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer başvurucular yönünden yargılamanın sonucu itibarıyla
adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Manevi tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. 1. Diğer başvurucular açısından Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Diğer başvurucular açısından Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van
İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucular Ayten Yanardağ ve Nilüfer Şavlı dışında diğer başvuruculara ayrı ayrı net
7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin
REDDİNE,
E. 1. Başvurucular Ayten
Yanardağ ve Nilüfer Şavlı tarafından yapılan yargılama giderlerinin başvurucular
üzerinde BIRAKILMASINA,
2. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucular Ayten Yanardağ ve Nilüfer Şavlı dışındaki BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.