Esas No: 2014/16542
Karar No: 2014/16542
Karar Tarihi: 8/3/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CELAL PÖRKLÜ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/16542) |
|
Karar Tarihi: 8/3/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Celal PÖRKLÜ |
Vekilleri |
: |
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK |
|
|
Av. Meral
HANBAYAT |
|
|
Av. Ümit
SİSLİGÜN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur
kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname
imzalanması, akabinde başvurunun kabul edilmeyen kısmı için açılmış olan
davanın reddedilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı açılan
davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması ve makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/10/2014 tarihinde İstanbul 22. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/12/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Tunceli ili Ovacık ilçesi Işıkvuran
köyünde ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları
neticesinde köyün boşaltılmasıyla yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını
iddia etmiştir.
8. Başvurucu 13/9/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyonun 11/3/2008 tarihli ve 2008/2-1058 sayılı kararında,
başvurucunun terör olayları nedeniyle zarara uğradığı kanaatine varıldığına;
ancak, başvurucunun tarım arazisi olmadığından talebinin değerlendirilmediğine;
mal varlığına ulaşamaması nedeniyle çamurlu taş duvarlı (köy tipi) ev için
başvurucuya toplam 2.331 TL ödenmesine karar vermiştir.
10. Başvurucu tarafından tazminat miktarı yeterli görülmeyerek sulhname teklifi kabul edilmemiş, uyuşmazlık tutanağı
düzenlenmesi üzerine Malatya İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
11. Malatya İdare Mahkemesinin 25/6/2010 tarihli ve E.2008/1362,
K.2010/1554 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...Komisyon tarafından bizzat veya
araştırma heyeti marifetiyle mahallinde herhangi bir keşif/araştırma yapılmaksızın
ve sunulan bilgi ve belgeler dikkate alınmaksızın afaki olarak malvarlığı
zararına yönelik değerlendirme yapıldığı görüldüğünden; ... Komisyonca
mahallinde yeniden keşif/araştırma yapılmak suretiyle (sunulan tüm bilgi ve
belgeler dikkate alınmak suretiyle) tespit edilecek malvarlığı zararının
belirtilen hesaplama birim fiyatları uygulanmak suretiyle karşılanması
gerekmektedir.
Buna göre, eksik ve yanlış araştırma ve
hesaplama sonuçlarına dayanan dava konusu komisyon kararında hukuka uyarlık
görülmemiştir.
Maddi tazminat istemine gelince; zarar
miktarının, davalı idare tarafından yukarıda belirtilen eksiklikler giderilerek
hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına göre Komisyon tarafından doğrudan
doğruya veya bilirkişi aracılığıyla belirleneceği, buna göre davacının
başvurusu ile ilgili yapılacak araştırma ve inceleme neticesinde ortaya çıkan
yeni duruma göre tazminat talebinin öncelikle Komisyon tarafından
değerlendirilmesi gerekeceğinden, bu aşamada davacının maddi tazminat istemi
hakkında karar verilmesine olanak bulunmamaktadır.
Davacının manevi tazminat istemlerine gelince;
5233 sayılı Yasa"nın 1., 2. ve 7. madde hükümlerinin bir arada
değerlendirilmesinden, söz konusu Yasa"nın, terör eylemleri veya terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin uğradıkları maddi
zararların sulhen karşılanmasına ilişkin esas ve
usulleri düzenlemek amacıyla çıkarıldığı, Yasa kapsamında sadece maddi
zararların karşılanmasının düzenlendiği, manevi zararın tazminine yönelik
herhangi düzenlemeye yer verilmediği dikkate alındığında davacıların talep
ettikleri manevi zararın bu Yasa kapsamında karşılanmasına imkan
bulunmamaktadır."
12. İptal kararı üzerine Komisyon tarafından yeniden karar
alınmış, 14/12/2011 tarihli ve 2011/7131 sayılı kararla zararları için
başvurucuya toplam 36.916,60 TL ödenmesine karar verilmiştir.
13. Komisyon kararının akabinde, 5233 sayılı Kanun’un 12.
maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname
örneği başvurucu vekiline gönderilmiştir.
14. “Yukarıda ayni/nakdi
olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun
tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış
olduğunu kabul ve taahhüt ederim.” beyanını içeren sulhname, 18/4/2012 tarihinde başvurucu vekili tarafından
imzalanmıştır.
15. Başvurucu, Komisyon kararında hükmedilen miktarın gerçek
zararını karşılamadığından bahisle Elazığ İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
16. Elazığ 2. İdare Mahkemesinin 21/12/2012 tarihli ve
E.2012/1419, K.2012/1694 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir;
“...Olayda, davacı vekili ile davalı idare arasında imzalanan
18.04.2012 tarih ve 7131 sayılı sulhname ile
davacının uğradığı zararları tazmin edilmek suretiyle uyuşmazlığın ortadan
kalktığı, tarafları bağlayıcı nitelik taşıyan ve imzalama aşamasında
davacı/davacı vekilinin iradesini fesada uğratan herhangi bir hususun
bulunmadığı görülmekte olup, sulhname sonucu uyuşmazlığın
tekrar yargıya taşınması mümkün olmadığından, davacının bu yöndeki talebinin
reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun ile terör eylemleri
veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara
uğrayan kişilerin, sadece maddizararlarının
karşılanmasına ilişkin esas ve usuller belirlenmiş olup, manevi zararın
tazminine yönelik herhangi düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında,
davacının manevi tazminat talebinin karşılanmamış olması yönüyle de söz konusu
komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır...”
17. Başvurucunun temyizi üzerine, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 4/12/2013 tarihli ve E.2013/9957, K.2013/10026 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
18. Başvurucu, karar düzeltme talebinde bulunmuş; aynı Dairenin
26/6/2014 tarihli ve E.2014/3908, K.2014/5756 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
Karar düzeltme kararı, başvurucuya 16/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 13/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
21. 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9
uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki
nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre
mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla
karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak
sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname
tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir
temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname
tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin
edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı
kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır.”
22. 5233 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sulhnamede belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin onayı üzerine ifa
tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten üç ay içerisinde
karşılanır.”
23. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanarak yürürlüğe giren Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) 11. maddesi şöyledir:
“Komisyon gerek görmesi halinde keşif yapabilir.
Komisyon başkanı belirlemiş olduğu keşif yeri
ile gün ve saatini komisyon üyeleri ve/veya bilirkişi ile başvuru sahibine veya
yetkili temsilcisine yazılı olarak bildirir.
Başvuru sahibinin kendisi, veli veya vasisi veya yetkili temsilcisi ve
varsa şahitleri keşif mahallinde hazır bulunurlar. Muhtar veya o yer
mahallinden iki kişinin de keşifte hazır bulunması temin edilir.
…
Başvuru sahibi veya yetkili temsilcisinin
keşif esnasında hazır bulunmaması halinde durum tutanakta belirtilir.”
24. Aynı Yönetmelik"in 16. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“15 inci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî
ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli
ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya
ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik
koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile belirlenir.”
25. Aynı Yönetmelik" in 27. maddesi şöyledir:
“Sulhname tasarıları hak sahibi veya yetkili
temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından imzalandıktan sonra Vali veya Bakan
tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname tasarılarının onay tarih ve
sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler hak sahibi veya sahiplerinin
banka hesaplarına yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 8/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, Tunceli ili Ovacık ilçesi Işıkvuran
köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu müracaatının
kısmen kabul edilip kısmen reddedildiğini, kabul edilen kısım için idare ile sulhname imzaladığını, sulhnamenin
kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul
edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının
saklı bulunduğunu, sulhname kapsamı dışında kalan
zararları için açtığı iptal ve tam yargı davasında, zararlarının tazmini
konusunda davanın reddine karar verildiğini, sulhname
kapsamı dışında kalan zararları için maddi, manevi tazminat talepli açtığı
iptal ve tam yargı davasında zararlarının tazmini konusunda Derece Mahkemesinin
etkisiz olduğunu, dolayısıyla hukuk yollarının sonuçsuz kaldığını, gerçek
zararlarının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olmasına rağmen bunların gözönünde bulundurulmadığını, bu şekilde mülkiyet hakkından
yoksun kaldığını, manevi tazminat talebinin reddedildiğini, yargılama sürecinin
uzun sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 35., 36., 40. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
28. Başvurucu, terör nedeniyle uğradığı manevi zararların
tazminine ilişkin talebinin Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle Mahkemece
reddedildiğini, idari ve yargısal merciler tarafından talebinin dikkate
alınmadığını, 20/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"na
ve tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı karar verildiğini, tam yargı
davası bağlamında manevi tazminat isteminin karşılanmadığını belirterek
Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun anılan iddiası, adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden biri olan gerekçeli karar hakkı
kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun diğer iddiaları ayrıca
incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu
başvurunun kısmen kabul edilip kısmen reddedildiğini, zararının kabul edilen
kısmı için idare ile sulhname imzalanmakla birlikte
kabul edilmeyen kısım için iptal ve tam yargı davası açtığını, gerçek zararının
hesabında birçok zarar kalemi mevcut olduğundan sulhnamenin
kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul
edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının
saklı bulunduğunu fakat açtığı davanın reddedildiğini, gerçek zararının
hesabında zarar kalemlerinin daha fazla olduğunu, bu zarar kalemlerinin keşif
yoluyla tespit edilmesi gerekmesine rağmen söz konusu tespitler yapılmadan ve
bu zararları gözönünde bulundurulmadan
gerçekleştirilen eksik tazmin nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
30. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına
ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal süreci müteakip
ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir
giderim yolu bulunduğundan hareketle, başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
31. Somut başvuruda başvurucu, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından
başvurucunun tespit edilen zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak 36.916,60
TL tazminat miktarı belirlenmiş (bkz. § 12) ve başvurucu vekiline,
kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname
örneği ile birlikte sulha davet yazısı gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucu
tarafından kabul edilmiştir.
32. Başvurucunun eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar miktarı
dikkate alındığında başvurucunun idareyle anlaşma sağlayıp 18/4/2012 tarihli sulhnameyi imzaladığından Komisyonun tespitine esas olan
olay ile ilgili maddi mağduriyetinin açıkça orantısız olmayacak şekilde giderildiği
sonucuna varılmıştır. Başvurucu, Komisyonca belirlenen ve zararlarının tamamını
karşıladığını beyan ettiği alacağı tümüyle davalı idareden tahsil ettiğinden,
başvurucunun mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyeti 2/8/2012 tarihinde giderilmiş
ve bu hak yönünden mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona ermiştir. Öte yandan
başvurucu, 5233 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında (Akdıvar ve diğerleri/Türkiye [Giderim], B. No: 21893/93, 16/9/1996; Doğan ve diğerleri/Türkiye, B. No:
8803-8811/02…13/7/2006) belirtilen nitelikleri taşımadığı, yahut Komisyon
tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendisine ödenmediği ya
da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik
şikâyet yönünden mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından, başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle, Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
37. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde,
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alındığında
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda, kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
38. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (13/9/2004)ile nihai karar tarihi (26/6/2014) arasında geçen ve toplam
süresi 9 yıl 9 aylık sürede, başvurucu açısından farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama sürecinde makul olmayan
bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu; manevi tazminat talebinin araştırma yapılmadan,
yeterli gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, manevi zararlarının
karşılanmadığını iddia etmektedir. Anılan iddialar Anayasa"nın 36. maddesinde
tanımlanan adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan gerekçeli karar hakkı
açısından incelenmiştir.
41. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
42. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı
mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidirler. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B. No:
2014/2388,4/11/2014, § 36).
43. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, § 37).
44. Somut olayda başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında kurulan
Komisyona başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun oluşan zararları için başvurucuya
toplam 36.916,60 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucu tazminat
miktarının eksik hesaplandığı gerekçesiyle İdare Mahkemesinde maddi ve manevi
tazminat talebiyle dava açmıştır.
45. Elazığ 2. İdare Mahkemesi 21/12/2012 tarihli kararıyla
başvurucunun oluşan zararlarına ilişkin Komisyon tarafından verilen maddi
tazminat miktarının yeterli olduğuna, manevi tazminatın ise 5233 sayılı Kanun
kapsamında düzenlenmediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; temyiz
merciince de bu karar onanmış; karar düzeltme talebi
reddedilmiştir. (bkz. §§ 16-18).
46. Bir davada maddi olguları bildirmek tarafların, bunları
hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca
bildirilip iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam
olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili
hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015,
§ 51).
47. 5233 sayılı Kanun; AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi
zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına
da engel olmayan bir yasadır. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu"nun 12. ve 13. maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden
kaynaklanan hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere
başvurularak uğranılan zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §
81).
48. Başvurucu, Mahkemenin ret gerekçesinin 2577 sayılı Kanun’a,
tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı olduğunu belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesi kararında (Abbas Emre,
§ 78) da belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun, genel hükümlere göre manevi
tazminat talep edilmesine engel teşkil etmemektedir. Başvurucu, anılan
iddialarını Mahkeme önünde ileri sürmüş ise de kararın gerekçesinden (bkz. §
16) iddialarının tam olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu
merciince de anılan konu hakkında değerlendirme yapılmamıştır.
49. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların
mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal
düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm arasındaki
mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya haksız
görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini
yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi
nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).
50. Bu durumda başvurucunun, 1994 yılında terörle mücadeleden
dolayı köyünün boşaltılması neticesinde manevi zarara uğradığından bahisle,
19/6/2012 tarihinde açtığı tam yargı davasında, ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan manevi
tazminat talebine ilişkin şikâyetlerin sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilip gerekçelendirilmesi yeterli görülmemektedir. Anılan iddianın
AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay içtihatlarında (Abbas Emre, §§ 77-79, 84) da belirtildiği üzere, 2577 sayılı
Kanun kapsamında usul kurallarına ve esasa yönelik değerlendirmesi yapılarak
başvurucuların manevi tazminatı hak edip etmediğinin tartışılması gerekirken,
5233 sayılı Kanun’da manevi zararların karşılanmasına ilişkin herhangi bir
düzenlemeye yer verilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi, adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ortaya
koymaktadır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi ve manevi
tazminat miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.
54. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 9.600 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
55. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan,
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 2. İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
57. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ
2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 9.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.