Esas No: 2014/19638
Karar No: 2014/19638
Karar Tarihi: 8/3/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET REŞİT OYMAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/19638) |
|
Karar Tarihi: 8/3/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucu |
: |
Mehmet Reşit OYMAN |
Vekili |
: |
Av. Hamdi PÜLAT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz dilekçesinin süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı mülga Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu
kapsamında 12/5/1999 tarihinden itibaren sigorta primi ödemeye başlamış,
2/4/2001 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna (eski adı BAĞ-KUR) çalışmasını
sonlandırdığını bildirerek haklarını askıya aldırmıştır.
9. Başvurucu 19/1/2012 tarihinde tekrar çalışmaya başladığını
belirterek Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK, Kurum) başvurmuş, tarım sigortalısı
olarak primlerini yatırmaya devam etmiştir. Kurum bu dönemde başvurucuya önceki
yıllara ait asıl prim borcu ve faizden oluşan yaklaşık 10.000 TL borç
çıkarmıştır.
10. Başvurucu, asıl borca işlenen faizin iptaliyle kalan ana
alacak için af kanunları dikkate alınarak yapılandırma imkânının tanınması
talebiyle Yüksekova Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
11. Mahkeme 19/6/2013 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
12. Mahkemenin 19/6/2013 tarihli hüküm celsesi tutanağı ve
gerekçeli kararında kanun yolu ve süresiyle ilgili olarak "...davacı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın
tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu
açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı." ibaresi
yazılmıştır.
13. Gerekçeli karar 5/8/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu 15/8/2013 tarihinde anılan kararı temyiz etmiştir.
14. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 22/9/2014 tarihli kararında
belirttiği "Somut olayda, davacı
vekiline 5/8/2013 tarihinde tebliğ edilen mahkeme kararının davacı vekilince
15/8/2013 tarihinde temyiz ettiği görülmektedir. Şu duruma göre, davada 8
günlük temyiz süresi geçmiştir." gerekçesiyle başvurucunun
temyiz dilekçesini süre yönünden reddetmiştir.
15. Ret kararı 10/11/2010 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
8/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 21. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri
Kanunu’nun 8. maddesinin ikinci fıkrası şu şekildedir:
“İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze
karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise
tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.”
17. 5521 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004
tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî
Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında
yapılan temyiz başvuruları, kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından
sonuçlandırılır. Bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri Kanununun bu Kanunla
yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümleri uygulanır.”
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu"nun geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama
tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla
yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine
görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086
sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
19. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan 432.
maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:
“Temyiz süresi on beş gündür. Temyiz süreleri,
ilâmın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar.”
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri
ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların
esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini
isteme hakkına sahiptir...”
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim
hakkının, Sözleşme"nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir
parçası olduğunu (bkz. Lawyer Partners A.S./Slovakya, B.
No: 54252/07, 16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve
yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne
getirme hakkının güvence altına alındığını (bkz. Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36),
Sözleşme"nin 6. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda
bulunma hakkının güvence altına alınmadığını; ancak, devletin kendi takdirine
bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı tanıması
durumunda, kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan muhakeme
usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (bkz. Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65, 17/1/1970, §
26).
22. Bu değerlendirmeye benzer şekilde AİHM, bir hukuk davasında
Yargıtay bozma ilamına yönelik itirazın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle
yapılan başvuruyu mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirerek kanun yolu
incelemesinde uygulanacak usulün Sözleşme"nin 6. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (bkz. Mushta/Ukrayna, B. No: 8863/06, 18/11/2010, § 39).
23. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım
sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca
yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında
makul bir orantısallık ilişkisinin bulunmadığı
durumlarda, kısıtlamaların Sözleşme"nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun
olmayacağını belirtmiştir (bkz. Ashıngdane/Birleşik
Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
24. AİHM; ulusal hukuk kurallarını yorumlama görevinin yerel
mahkemelere ait olduğunu, AİHM"in rolünün bu
yorumların Sözleşme ile uyumluluğunu denetlemekle sınırlı olduğunu, bu durumun
temyiz başvurusunda öngörülen süre sınırlamaları ile ilgili yapılan yorumlar
açısından da geçerli olduğunu, süreye ilişkin kuralların adaletin ve özellikle
de yasal kesinliğin düzgün şekilde uygulanmasını amaçladığını (bkz. Perez De Rada Cavanilles/İspanya, B. No: 28090/95, 28/10/1998,
§§ 43, 45), bununla birlikte mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir
yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten ve usul
kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten
kaçınmaları gerektiğini belirtmiştir (bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 8/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; Mahkeme kararında temyiz süresinin on beş gün
olarak gösterildiğini, kararın 5/8/2013 tarihinde tebliğ edildiğini, kararda
belirtilen süre içerisinde 15/8/2013 tarihinde temyiz talebinde bulunduğunu,
ayrıca kararın adli tatil süresi içerisinde verildiğini, bu nedenle temyiz
süresinin işlemeyeceğini, buna rağmen Yargıtayca
talebinin reddedildiğini belirterek, Anayasa"nın 36. ve 60. maddelerinde
güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat
talebinde bulunmuştur. .
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özünün, temyiz
talebinin Yargıtayca incelenmemesine yönelik
olmasından dolayı iddialar, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer
alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir.
31. Anayasa"nın 36. maddesine, 2001 değişiklikleriyle eklenen
"adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde
metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme"nin 6. maddesinde belirtilen
adil yargılanma hakkının güvencelerinden birini de mahkemeye erişim hakkı
oluşturmaktadır.
32. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye
erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014).
33. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde, mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52), ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanında
itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise
anılan yollara başvurma hakkının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, §
49) belirtmiştir.
34. Süre yönünden temyiz dilekçesinin reddinin mahkemeye erişim
hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
37. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
38. Başvuru konusu olayda, Yargıtay Dairesinin karar düzeltme
talebini, 5521 sayılı Kanun"un 8. maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle
reddettiği anlaşılmaktadır.
39. Yargıtay Dairesinin bu hükmü esas alarak verdiği ret
kararına göre, yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
40. Başvurucunun temyiz itirazlarının incelenmemesi sonucunu
doğuran ret kararının, Mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmemesi, davaların
uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı hukuk
düzenine karşı olan güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla verildiği, bu açıdan
meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
41. Temyiz talebinin reddedilmesi nedeniyle, başvurucunun
mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya
ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekir.
(a) Genel İlkeler
42. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde, mahkemeye erişim hakkının kural olarak mutlak bir hak
olmayıp sınırlandırılabileceği, bu hususta devletlerin takdir hakları gereği
bazı düzenlemeler yapabileceği, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların
hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve
ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiği
belirtilmiştir (Mesut Güzel, B.
No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31). Bu kapsamda dava açmayı imkânsız kılacak
ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli
sürelerin öngörülmesinin, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereği olduğu ve tek
başına bu durumun mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmayacağı
belirtilmiştir (Remzi Durmaz, B.
No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
43. Bunun yanında, Aktif
Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti (B. No: 2012/855,
26/6/2014, § 41) başvurusunda, Anayasa Mahkemesi, usul hükümlerine göre mahkeme
kararlarının hüküm kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğunun
özellikle ayrı ihtisas mahkemesi bulunmayan yerlerde çeşitli sıfatlarla görev
yapan asliye hukuk mahkemeleri açısından ayrı bir önem taşıdığını, asliye hukuk
mahkemelerinin, bu durumda kararı hangi mahkeme sıfatıyla verdiğini
açıklamasının davada uygulanan yargılama usulü ile verilen karara karşı kanun
yolları bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak
tarafların kararları temyiz haklarını zamanında ve usulüne uygun olarak
kullanabilmelerine hizmet ettiğini belirtmiştir.
44. Başvuru konusu olaya benzer nitelikteki Cemile Akyıldız (B. No: 2014/1382,
22/9/2016 § 46) başvurusunda, icra hukuk mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında
temyiz süresini on beş gün olarak göstermiş; başvurucu bu süreye güvenerek
kararın tebliğinden itibaren on birinci günde hükmü temyiz etmiş; Yargıtay ise
icra mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin on gün olduğunu belirterek
temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda,
dava açma sürelerini düzenleyen son derece karışık ve dağınık olan mevzuatın
aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini,
özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili
davalarda, mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını
zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmalarının gerektiğini belirterek somut
olay açısından icra müdürlüğü işlemlerine karşı yapılan şikâyeti inceleyen icra
hukuk mahkemesinin kararına karşı Kanun"da on günlük temyiz süresi öngörüldüğü
hâlde mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında süreyi on beş gün olarak
gösterdiğini, bu açıdan başvurucunun belirtilen süreye güvenerek hareket
etmesinin makul görülmesi gerektiğini, kararda belirtilen süre içindetalepte bulunan başvurucunun temyiz dilekçesini
reddeden Yargıtay değerlendirmesinin, başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı
imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği ve
kararın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını zedelediğini belirtmiştir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Başvurucu; Mahkemenin kararda belirttiği süreye göre temyiz
talebinde bulunduğunu, ayrıca kararın adli tatil süresi içinde kendisinetebliğ edildiğini, bu nedenle sürenin
işlemeyeceğini, buna rağmen Yargıtay tarafından dilekçenin reddine karar verilerektemyiz hakkının elinden alındığını iddia etmiştir.
46. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun
temyiz talebinin süre koşulu gerekçe gösterilerek kanun yolu incelemesine konu
yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup
oluşturmadığıdır.
47. 5521 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereği iş davalarında
kararın tefhimden itibaren sekiz gün içerisinde temyiz edileceği öngörülmüş,
başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı mülga Kanun"un
432. maddesinde, temyiz süresinin on beş gün olduğu ve sürenin tebliğden
itibaren başlayacağı belirtilmiştir. Yine 5521 sayılı Kanun"un 1. maddesine
göre iş mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
tarafından görevlendirilecek mahkemelerin davaya iş mahkemesi sıfatıyla
bakacağı belirtilmiştir.
48. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm kısmında
kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara karşı
öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları açısından
önem arz etmektedir.
49. Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında "...dair davacıvekilinin
yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay
ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça
okunup usulen anlatıldı." ibaresi kullanılarak kararın,
tebliğden itibaren on beş gün içinde temyiz edilebileceğinin belirtildiği,
başvurucunun bu süre içinde kararı temyiz etmesine rağmen, Yargıtay 21. Hukuk
Dairesinin 22/9/2014 tarihli kararında yasal süre içinde talepte
bulunulmadığını belirterek (bkz. § 14) temyiz dilekçesini reddettiği
anlaşılmıştır.
50. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında, 15/8/2013 tarihinde
Mahkemenin gerekçeli kararını tebellüğ eden başvurucunun kısa ve gerekçeli
kararda belirtilen süreye güvenerek bu süre içinde temyiz talebinde
bulunmasının, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme
yükümlülüğü gözönüne alındığında makul görülmesi
gerektiği, uyuşmazlık karara bağlanırken, başvurucunun, kanun yoluna başvuru
süresinin Mahkeme tarafından hatalı gösterilmesinin sonuçlarına katlanmak
zorunda bırakılmasının başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu,
başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla
orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
51. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 1.000 TL maddi, 10.000 TL
manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
54. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır.
55. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin Yargıtay ilgili Dairesine gönderilmek üzere Yüksekova
Asliye (İş) Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere Yüksekova Asliye (İş) Hukuk
Mahkemesine (E.2012/381, K.2013/323) GÖNDERİLMESİNE,
D. Yeniden yargılama kararı verildiğinden başvurucunun tazminat
taleplerinin REDDİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme
olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal FAİZ UYGULANMASINA,.
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.