Esas No: 2014/857
Karar No: 2014/857
Karar Tarihi: 8/3/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BURHAN GÜNEŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/857) |
|
Karar Tarihi: 8/3/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Gökçe
GÜLTEKİN |
Başvurucu |
: |
Burhan GÜNEŞ |
Vekili |
: |
Av. Türker
CANDAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa
itiraz yolunun etkin olarak kullanılamaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8.Başvurucu, 12/9/2006 tarihinde Diyarbakır ili Merkez Koşuyolu
Caddesi üzerinde bulunan Koşuyolu Parkı duvarının yakınına terör amaçlı
yerleştirilen bombanın patlatılması olayı ile ilgisi bulunduğu iddiasıyla
22/3/2009 tarihinde gözaltına alınmış; 26/3/2009 tarihinde sorgulanarak silahlı
terör örgütüne üye olma, devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma,
tasarlayarak öldürme suçlarından tutuklanmıştır. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 9/6/2009 tarihli iddianamesiyle devletin birliğini ve ülke
bütünlüğünü bozma, kasten öldürme, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak
bulundurulması ve mala zarar verme suçları ile kasten öldürme suçuna
teşebbüsten cezalandırılması istemiyle (kapatılan) Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinde (CMK mülga 250. madde ile görevli) başvurucu hakkında kamu davası
açılmıştır.
9. Mahkemenin 17/5/2012 tarihli kararıyla başvurucunun, üzerine
atılı suçlardan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
10. Başvurucunun temyizi üzerine hüküm, Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 6/12/2013 tarihli kararıyla onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
11. Mahkemenin 8/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu; hakkında yürütülen yargılamada kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığını, tutukluluğa itiraz yolunu etkin olarak kullanamadığını,
özel yetkili mahkemelerin görevine giren suçlarda makul olmayan uzunlukta
tutuklama sürelerinin öngörüldüğünü belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde
tanımlanan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
13. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen
nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir.
14. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda başvuru yollarının ne zaman tüketildiği konusu
somut olay açısından önem arz etmektedir. Uzun tutukluluk şikâyetlerinin temel
amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun, devamını haklı kılan sebep veya
sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı
olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu
açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda
çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir
inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen
nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla
yapılacak bireysel başvuruların -olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla-
tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
15. Ancak ilk derece mahkemesinde kişi hakkında hüküm verilmiş
ise bireysel başvuru açısından talep “bir suç isnadına bağlı olarak
tutukluluğun” hukuka aykırılığının tespitiyle sınırlı kalacaktır (Korcan Pulatsü, § 31).
16. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru
incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla
isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği
kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının ayrıca kesinleşmiş olması gerekmez. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla
mahkûm olan bir sanığın söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)"nin5. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma” olarak değerlendirmekte ve
tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Korcan Pulatsü, § 33).
17. “Suç isnadına bağlı olarak” özgürlükten yoksun bırakılma
hâli Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi kapsamında, “mahkûmiyet
sonrası tutma” olarak değerlendirilen özgürlükten yoksun bırakma hâli ise 5.
maddenin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında değerlendirilmektedir. Her iki
durumda da özgürlükten yoksun bırakma sonucunu doğuran kararların “yasanın
öngördüğü usule uygun” olma koşulunu sağlaması gerektiğinde tereddüt
bulunmamaktadır.
18. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm
verildiği tarihtir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66). Belirtilen tarihler arasında geçen süre esas
alınarak “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin makul olup
olmadığı veya azami tutukluluk süresinin aşılıp aşılmadığının değerlendirmesi
yapılacaktır.
19. Somut olayda (kapatılan) Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) 17/5/2012 tarihli kararıyla
başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
Dolayısıyla "suç isnadına bağlı olarak tutukluluk" Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce
sona ermiştir.
20. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili
kararını verdiği tarih esas alınır (B.E.,
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
24. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
25. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ile yargılamaya konu suçun niteliği ve yargılamadaki taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 4 yıl 9 aylık
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/3/2017
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.