Esas No: 2014/3397
Karar No: 2014/3397
Karar Tarihi: 9/3/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FAYSAL BİL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/3397) |
|
Karar Tarihi: 9/3/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Faysal BİL |
Vekili |
: |
Av. Saim
BOZKURT |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından kaçırıldığı hâlde bu
durum dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet
haklarının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin
adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde, başvurucunun
adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 2/10/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Batman ili Sason ilçesi Yücebağ
beldesi Kevire Mendo
mevkiinde ikamet etmekteyken 1993 yılında terör örgütünce kaçırıldığını, daha
sonra serbest bırakıldığını, bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle
köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 3/7/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. Komisyon 31/12/2010 tarihli ve 2010/1-923 sayılı kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda dosyanın incelenmesi sonucunda Yücebağ"ın
belde olduğu, belediye seçimlerinin düzgün yapıldığı, beldede yoğun bir nüfusun
yaşadığı gerekçeleriyle talebin reddine karar vermiştir.
11. Belirtilen ret işlemi aleyhine Diyarbakır 1. İdare
Mahkemesinde başvurucu tarafından açılan dava, yetkisizlik kararıyla Batman
İdare Mahkemesine devredilmiştir.
12. Batman İdare Mahkemesinin 24/2/2012 tarihli ve E.2011/3801,
K.2012/1445 sayılı kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
bölümü şöyledir:
“... Yücebağ
Beldesinin Yıldız mahallesi, Barış mahallesi, Karşıyaka mahallesi, ve Tepe
mahallesinden oluştuğu, Tepe mahallesinin de Alaçayır
mezrası, Uğurlar mezrası, Tuzaksız mezrası, Golagado mezrasındanoluştuğu,
Batman İl Jandarma Komutanlığı"nın 25.03.2011 tarih ve 18647-11/Ter.Suç.Ks sayılı Batman Valiliği"ne hitaben yazılı boşalan
ve boşaltılan köylere ilişkin yazısından; Yücebağbeldesi,
Yıldız mahallesi, Barış mahallesi, Karşıyaka mahallesinin boşalan ya da
boşaltılan yerlerden olmadığı ancak; Alaçayır
mezrası, Uğurlar mezrası, Tuzaksız mezrası veGolagado mezralarının 1994/1995-2000 tarihleri arasında
tamamen boşaldığının ifade edildiği, Batman İl Jandarma Komutanlığının
01/10/2009 tarih ve 3700-63966-09/GKK/Ks. sayılı ve
eki 17.11.2009 tarihli tutanağa göre, 1987-2000 yılları arasında Yücebağ beldesindeGKK veGÖKKgörevlendirildiği ve koruculuk sisteminin bulunduğu,
korucu aileleri haricinde köyde 105 hanenin ikamet ettiği, köy nüfusunun 1990
yılında 2031, 1997 yılında 1232, 2000 yılında, 2796 kişi olduğu, Batman/Sason
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 4.09.2009 tarih ve 185 sayılı yazısına göre;
yapılan araştırmalarda, 1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin
yapıldığı, ancak evrakların imha edilmek üzere SEKA"ya gönderildiği,Yücebağ
Beldesi İlköğretim Okulu"nun 1993-1994 yıllarında güvenlik sebebiyle kapalı olduğu,diğer yıllarda İlköğretim Okulunun eğitim ve
öğretime açık olduğunun ifade edildiğigörülmektedir.
Öte yandan davacının 1993 yılında terör
örgütünce kaçırıldığı, alıkonulduğu iddia edilmiş ise de,
adli ve idari merciilerde bu konuda bilgi ve belge
bulunmadığı, davacı vekilince bu durumun somut ve net olarak ortaya
konulamadığı, kaçırıldığına ilişkin kolluk makamlarına yapılmış bir ihbar
bulunmadığından, davacıya yönelik kişisel saldırı ve tehdit olduğu iddiasına
itibar edilmemiştir.
Bu durumda, aralarında davacının da bulunduğu Yücebağ Beldesinin (Yıldız Mahallesi)halkının bir kısmının,
güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın,
anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel
güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya
da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre
idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacının isteminin reddi
yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir.”
13. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 31/1/2013 tarihli ve E.2012/6777, K.2013/753 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucu karar düzeltme talebinde bulunmuş; aynı Dairenin
3/12/2013 tarihli ve E.2013/13162, K. 2013/9783 sayılı ilamı ile başvurucunun
talebi reddedilmiştir. Karar düzeltme kararı, başvurucuya 18/2/2014 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 13/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, terör saldırısı neticesinde köyde
birçok kişinin yaralandığını veya öldürüldüğünü, dosyadaki zarar tespitine
ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten
belgeler ile terör örgütü mensuplarınca 1993 yılında kaçırılmasına dair özel
durumu dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve
şahsına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına dayanılarak
sunduğu belgeler değerlendirilmeden idare tarafından sunulan belgelerin dikkate
alındığını, bu belgeler tebliğ edilmemek suretiyle kendisine savunma imkânı
tanınmadan verilen kararın adil olmadığını belirtmiştir.
20. Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva
etmediğini, sunduğu belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgelere dayalı
olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, davasının reddine karar
verilmesi nedeniyle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahsına
tazminat ödenmediğini, aynı yerleşim yerindeki kişilere tazminat ödendiğini,
ayrımcılığa maruz kaldığını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve
Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararlarının
tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer almayan bir nedene dayanılarak
Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin reddedildiğini, yaptığı başvuru
hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek
Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141.maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar
altında incelenmiştir:
1. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebinin ve akabinde açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
24. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, sunduğu bilgi, belge, deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vâkıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu; başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
32. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
35. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
37. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi olan 3/7/2006 ile nihai karar tarihi olan 3/12/2013 arasında geçen 7 yıl
5 aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden ve başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden
hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
40. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri
kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin,
§§ 75-77).
41. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari
kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında Derece
Mahkemesince değerlendirildiği, başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm
sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. §
12), İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun
bulunmak suretiyle kanun yolu denetiminden geçerek (bkz. §§ 13, 14)kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön bulunmamaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
e. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
43. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, terör saldırısı neticesinde köyde
birçok kişinin yaralandığını ve öldürüldüğünü, dosyadaki zarar tespitine
ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten
belgeler ile 1993 yılında terör örgütü mensuplarınca kaçırılmasına dair özel
durumunun Mahkemece dikkate alınmadığını belirtmiş; bu iddiaların Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
44. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile Kanun’un
49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı,
6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
45. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz
takdir hatası içermesidir. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
§ 26).
46. Başvurucu; maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde davanın reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemelerince
delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu
belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemelerince
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
47. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucunun 1993
yılında terör örgütünce kaçırıldığı, alıkonulduğu iddia edilmiş ise de adli ve
idari merciilerde bu konuda bilgi ve belge
bulunmadığı, başvurucu vekilince bu durumun somut ve net olarak ortaya
konulamadığı, kaçırıldığına ilişkin kolluk makamlarına yapılmış bir ihbar
bulunmadığından başvurucuya yönelik kişisel saldırı ve tehdit olduğu iddiasına
itibar edilmediği, bu durumda aralarında başvurucunun da bulunduğu Yücebağ beldesinin (Yıldız Mahallesi)halkının bir kısmının
güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradığı zararın,
anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel
güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvurucuya yönelik bir terör tehdidi
ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre
idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından başvurucunun isteminin
reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
belirtilerek davanın reddine hükmedilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz
merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmıştır.
48. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde terör nedeniyle
kaçırılmış olduğuna ilişkin somut bilgi ve belge sunmadığı, Mahkeme kararı
gerekçesi de (bkz. § 12)dikkate alındığında Derece Mahkemelerinin kararlarında
bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 9/3/2017 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.