Esas No: 2014/17108
Karar No: 2014/17108
Karar Tarihi: 9/3/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET ZAİT KOZAT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/17108) |
|
Karar Tarihi: 9/3/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucular |
: |
1. Mehmet
Zait KOZAT |
|
|
2. Hanımşa UZUNKAYA |
|
|
3. Gülşen ANAR |
|
|
4. Necla
KOZAT |
|
|
5. Halim
KOZAT |
|
|
6. Mahmut
KOZAT |
|
|
7. Gülten
YETKİN |
Vekili |
: |
Av. Ramazan
DEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuru neticesinde
yeterli tazminat verilmemesi, açılan davanın reddedilmesi ve makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/10/2014 tarihinde İstanbul 26. Asliye Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde,
başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/1/2015 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş sunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, murislerinin Diyarbakır ili Lice ilçesinde
18/7/1994 tarihinde meydana gelen terör örgütü üyeleri ve güvenlik güçleri
arasındaki çatışmada öldüğünü, güvenlik nedeniyle göç etmek zorunda
kaldıklarını iddia etmişlerdir.
9. Başvurucular 22/12/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
10. 14/7/2006 tarihli ve 2006/4-448 sayılı Komisyon kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararın karşılanması talebiyle yapılan başvuruda
başvuruculara toplam 14.666,67 TL ödenmesine karar verilmiştir.
11. Başvurucular tarafından sulhname imzlanmayarak tazminat miktarının yeterli olmadığı
gerekçesiyle belirtilen işlem aleyhine Diyarbakır İdare Mahkemesinde dava
açılmıştır.
12. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 17/4/2008 tarihli ve
E.2006/1861, K.2008/550 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…Dava dosyasının incelenmesinden; 18.7.1999
günü saat 14.30 sıralarında PKK Terör Örgütü mensuplarınca Lice İlçe Merkezinde
bulunan Jandarma Komando Bölük Komutanlığı hizmet binasına, çevre nöbetçilerine
ve nizamiye nöbetçilerine kimlikleri ve sayıları tespit edilemeyen örgüt
elemanlarınca roket ve uzun namlulu silahlarla ateş açıldığı, güvenlik güçleri
tarafından karşılık verildiği, meydana gelen çatışma esnasında olay yeri
yakınında bulunan evlerin, mermi ve sıcaklığın etkisiyle alev alarak yandığı,
murisin olay sırasında evde bulunduğu evinin çatışmadan dolayı ateş alması
nedeniyle yanarak öldüğü,5233 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi üzerine ölümden
kaynaklanan zararların karşılanması için 22.12.2004 günlü ve 5567 sayılı
başvuru dosyası ile davacılar tarafından komisyona başvurulduğu, Komisyonca
4.8.2006 gün ve 2006/4-6271 sayılı karar ile toplam 14.666,67-YTL ödenmesine
karar verildiği, 14.7.2006 gün ve 448 sayılı sulhnameye
davet yazısının davacıya gönderildiği bilahare 15.10.2006 tarihinde ise
uyuşmazlık tutanağı düzenlendiği, bakılan davada ise 14.7.2006 gün ve 448
sayılı sulhnameye davet yazısının dava konusu
edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda anılan kanun hükmü uyarınca; ölüm
hallerinde 7000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu
bulunan miktarın, elli katı tutarında ilgililere nakdi ödeme yapılacağı hususu
açıktır.
Davacı sulhnameye
davet yazısının iptalini istediğine göre, aylık katsayı esas alınırken sulhnameye davet yazısının düzenlendiği tarihteki (işlem
tarihi) memur aylık katsayısının esas alınması gerekmektedir.
Buna göre; davacıların maddi tazminat
istemlerine ilişkin olarak; 7000 gösterge rakamının
işlem tarihinde (2006 yılı Bütçe Kanununa göre 1.7.2006-31.12.2006 tarihleri
arasında ) geçerli olan memur aylık katsayısı olan 0,04373 ile çarpımının elli
katı olarak hesaplanan 15.305,50-YTL miktarın davacılara önerilmesi gerekirken,
komisyon tarafından düşük katsayı esas alınarak bulunan 14.666,67-YTL" nin davacılara teklif edildiği görülmektedir.
Bu durumda, yanlış katsayı uygulanarak bulunan
miktara ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Davacıların manevi tazminat istemine gelince;
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun ve Yönetmelikte manevi zarara uğrayan ilgililerin manevi tazminatlarının
karşılanacağına ilişkin bir hüküm yer almadığından davacıların manevi tazminat
talebinin karşılanmasına hukuken imkan bulunmamaktadır.
Davacılara ödeme yapılırken 5233 sayılı
Kanunun 9. maddesinde yer alan; "Birinci fıkranın (e) bendine göre
belirlenen nakdi ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medeni
Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır" hükmü gereğince, hükmedilen
tazminatın, her bir davacıya miras hissesi nispetinde ödenmesi gerektiği de
kuşkusuzdur...”
13. Kararın idarece temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 2/4/2015 tarihli ve E.2011/9599,
K.2015/1881 sayılı kararı ile kısmen onama kısmen bozma kararı verilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir;
"...Davacıların maddi tazminat
istemlerine ilişkin olarak; yanlış katsayı uygulanarak komisyon tarafından
düşük katsayı esas alınarak bulunan 14.666,67-TL" nin
davacılara teklif edilen miktara karşılık Mahkeme tarafından 7000 gösterge
rakamının işlem tarihinde (2006 yılı Bütçe Kanununa göre 1.7.2006-31.12.2006
tarihleri arasında ) geçerli olan memur aylık katsayısı olan 0,04373 ile
çarpımının elli katı olarak hesaplanan 15.305,50-TL miktarın davacılara
ödenmesi yolunda verilen kararda hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Temyize konu Mahkeme
kararının, yasal faize ilişkin kısmına gelince;
Terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler sonucunda salt toplumun bir bireyi olmaları
nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının sosyal risk ilkesi
gereğince sulhen karşılanması amacıyla çıkarılan 5233
sayılı Kanun, kapsamında bulunan maddi zararların sulhen
karşılanması için 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinden ayrı, özel bir usul
öngörmektedir. Bu prosedüre göre, Kanunda belirtilen süreler içinde ilgili
valiliklere yapılan başvurular, valilikler nezdinde oluşturulan komisyonlarca
değerlendirmeye tâbi tutulmakta ve başvuranın zarara uğradığı sonucuna varılması
halinde, saptanan zararının ödenmesine karar verilerek, bu miktar üzerinden
düzenlenen sulhname tasarısı davet yazısı ile
birlikte hak sahibine tebliğ edilmektedir. Hak sahibinin, sulhname
tasarısını 30 gün içinde imzalaması halinde uyuşmazlık sulhen
çözümlenmiş olmakta; sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ise ilgililerin
yargı yoluna başvurma hakları saklı bulunmaktadır.
Bu çerçevede 5233 sayılı Kanunun 6.
maddesinde, zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin, zarar
konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde ve herhalde olayın
meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar
konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları halinde gerekli
işlemlere başlanacağı, Zarar Tespit Komisyonunun her başvuru ile ilgili
çalışmasını, başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde tamamlamak zorunda
olduğu, zorunlu hallerde bu sürenin vali tarafından üç ay daha uzatılabileceği
kurala bağlanmıştır.
5233 sayılı Kanun uyarınca yapılan başvuruların
sonuçlandırılması için yasa koyucu tarafından belirli süreler öngörülmüştür.
Bu nedenle, belirli bir miktarın ödenmesini
içeren zarar tespit komisyonu kararlarının iptali ve uğranıldığı ileri sürülen
zararların tazmini istemiyle açılan davalarda, idare mahkemesince belirli bir
zararın tazminine hükmedilmesi durumunda, kural olarak zarar tespit komisyonu
karar tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekmektedir.
Buna göre, davacıların da talebi olduğu
için hükmedilen tazminata komisyonun karar tarihi olan 14.07.2006 tarihinden
itibaren yasal faiz uygulanmasına hükmedilmesi gerekirken, ,tazminatın
davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte
davacılara ödenmesine karar verilmesinde mevzuata ve hukuka uyarlık görülmemiştir.
Temyize konu Mahkeme
kararının, manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmına gelince;
Görüldüğü üzere; 5233 sayılı Kanun, yargısal
ve bilimsel içtihatlarla kabul edilen "sosyal risk" ilkesinin
yasalaşmış halidir. Bu nedenle, "sosyal risk ilkesi" uyarınca tazmini
gereken uyuşmazlıklarda adı geçen Kanunun uygulanması zorunlu bulunmaktadır.
Başka bir ifadeyle; 5233 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılan
davalarda, zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının bulunmadığı,
fakat kişilerin salt toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar gördükleri ve
bu nedenle ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması gerektiği hallerde, idari
yargı yerince 5233 sayılı Kanunun uygulanması suretiyle bir karar verilmesi
gerekmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, 5233 sayılı
Kanunun, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
sonucu uğranılan maddi zararların tazminini öngörmesi, diğer bir deyişle,
manevi zararların tazminini kapsamaması karşısında; 5233 sayılı Kanun
kapsamında çözümlenmesi gereken uyuşmazlıkta, davacının manevi tazminat
isteminin reddine karar verilmesi yolunda verilen kararda hukuka aykırılık
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kısmen
kabulü ile,
Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi"nin 17/04/2008
tarih ve E:2006/1861; K:2008/550 sayılı kararının dava konusu işlemin iptali ve
maddi tazminat isteminin kısmen kabul kısmen reddine ilişkin kısımlarının
oybirliği ile, manevi tazminat talebinin reddine dair kısmının ise oyçokluğuyla
ONANMASINA, kararın faize ilişkin
kısmının ise oybirliği ile BOZULMASINA..."
14. Başvurucular tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuş;
aynı Dairenin 14/4/2016 tarihli ve E.2016/235, K.2016/2598 sayılı kararı ile
karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
15. Bozma kararı üzerine Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin
18/5/2016 tarihli ve E.2016/615, K.2016/534 sayılı kararı ile bozmaya uyma
kararı verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Bu nedenle, belirli bir miktarın
ödenmesini içeren zarar tespit komisyonu kararlarının iptali ve uğranıldığı
ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan davalarda, idare mahkemesince
belirli bir zararın tazminine hükmedilmesi durumunda, kural olarak zarar tespit
komisyonu karar tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekmektedir.
Buna göre, davacıların da talebi olduğu
için hükmedilen tazminata komisyonun karar tarihi olan 14.07.2006 tarihinden
itibaren yasal faiz uygulanmasına hükmedilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle;
1 - Mahkememizin 17/04/2008 tarih ve E:2006/1861, K:2008/550 sayılı kararı
ile davalı idare tarafından davacıya ödenmesine hükmedilen15.305,50-TL
tazminata komisyon karar tarihi olan
15/07/2006 tarihinden işleyecek olan yasal faizin davalı idare tarafından
davacılara ödenmesine,
2 - Mahkememizin 17/04/2008 tarih ve E:2006/1861, K:2008/550 sayılı
kararının esasa ilişkin hükümleri yönünden kesinleşmiş olması nedeniyle söz
konusu karar ile hüküm altına alınan yargılama giderleri yönünden yeniden hüküm
kurulmamasına,
3 - Davacı tarafından yapılan 261,80-TL temyiz ve KD yargılama giderinin
davanın sonucunda oluşan haklılık durumuna göre 1/3"ü olan 87,25-TL"nın
davacıların üzerinde bırakılmasına, geri kalan 174,55-TL yargılama giderinin
davalı idare tarafından davacılara ödenmesine..."
16. Başvurucular tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine,
dosya Danıştayda karar verilmek üzere beklemektedir.
B. İlgili Hukuk
17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
18. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular, miras bırakanlarının terör olayları nedeniyle
18/7/1994 tarihinde çıkan çatışmada yanarak hayatını kaybettiğini ve yerleşim
yerlerini terk etmek zorunda bırakıldıklarını, söz konusu ölüm olayı nedeniyle
uğradıkları zararların karşılanması talebiyle yaptıkları başvuruda zararlarına
karşılık Komisyon tarafından çok düşük bir bedel teklif edildiğini, bu bedeli
kabul etmeyerek açtıkları davada işlemin iptal edilerek maddi tazminat
taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiğini, temyiz edilen bu kararın
karmaşık olmamasına rağmen altı yıldır karara bağlanmadığını, Komisyona başvuru
tarihinden itibaren on yıl geçmesine rağmen zararlarının tazmin edilmediğini ve
bu sürenin makul olmadığını belirterek Anayasa"nın 36. maddesinde yer alan adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat isteminde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvurucuların
ihlal iddiası aşağıdaki başlık altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
24. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
25. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (22/12/2004)ile nihai kararın Danıştayca
verilmemiş olması ve devam eden bir yargılama olduğu dikkate alınarak toplam on
iki yıl olan yargılama süresinde, başvurucular açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama süresinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
27. 30/1/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
28. Başvurucular,
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğinin tespitini ve bu nedenle
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
29. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında -davaya
konu miktarda dikkate alınarak- başvuruculara net 14.400 TL manevi tazminatın
ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
30. Başvurucuların adli yardım talebi kabul edildiği ve ihlal
kararı verildiği için yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde
bırakılmasına ve 1.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 14.400 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.